Perşembe, Nisan 28

Puffff!!!

Bu her lafa karşılık veririm, verirkende o lafı edeni yerin dibine sokarım zihniyetinden çok sıkıldıımmm çoook...

Bak yine kalbimi sıkıyorlar!

Salı, Nisan 26

Geceler güzeldir



.......


Liseyi dışarıya yansıtılan imgeler yığını gibi görüyorum; koridorlarda ağız kavgasına tutuşan, itişip kakışan ve derinlerde yatan hayalet çocuğu umutsuzca korumaya çalışan imgeler yığını. Yeni tomurcuklanan korkular ve güvensizlikler ortaya serildiği takdirde adeta bir ganimet gibi yağmalanıyor. Egon zarar görmeden bir günü atlatabilmek ölüm kalım meselesi, cinsiyetin ne olursa olsun. Bu büyüme evresini hepimiz yaşadık. İnsan şanslıysa son sınıfa geldiğinde bir yer edinmiş olur. Kendine güvenini ve gelişimini destekleyen bir ilgi alanı, bir tutku ya da hiç değilse içine dahil olduğu bir grup bulur. Daha güçlü bir benlik duygusuyla bu süreci atlatır.


.....


Milyonlarca çift anlamlı mesajın arasında yolumu bulmaya, gerçek sınırları sahte cephelerden ayırmaya ve gizli geçitleri bulmak için zemini yoklamaya çalışıyorum. Kendi ihtiyaçlarım ve güvensizliklerim yüzünden tökezliyor, hamlelerime nasıl bir karşılık alacağımdan asla emin olamıyorum. Ama ben anneyim; işaretleri okumak, şansımı denemek, zamanlamam veya yaklaşım şeklim yanlış olduğunda darbelere dayanmak benim işim.


......


Anneler ve Oğulları için bir fincan huzur kitabının geceler güzeldir bölümünden alıntıdır...

Pazartesi, Nisan 18

Dora


Ne kadar olmuştu bu ilişkiye başlayalı? 2 yıl mı? Yoksa daha fazla mı?

Kafası kazan gibiydi. Dün yaptıkları aklına geldikçe daha çok ağrıyordu sanki başı. Belli ki bugün çok zor bir gün geçirecekti. Kalktığından beri 2 adet ağrı kesici içmişti ama daha hiç azalma olmamıştı.

“Offff! Halbuki dün güne ne güzel başlamıştım!” dedi aynadaki aksine. Bir an sesini ne yükseklikte kullandığını kestiremedi. Bahtiyar duymuş muydu acaba? Gerçi duysa da ne anlayacaktı ki. Hatta anlasa daha iyi olurdu. Şu anda bu ilişkiyi bitirmek için kelimeleri kullanmak o kadar zor geliyordu ki ona, Bahtiyar’ın anlaması işine gelirdi.

Hep aynı şeyi yapıyordu hep!
Başkalarına olan kızgınlığı yüzünden kendini cezalandırıyordu.


Annesi çalışan bir kadındı. Babası ise hobileri olan bir adam. Bu yüzden kendini yalnız hissetmiş ve 18 yaşını doldurur doldurmaz sırf onlara gıcıklık olsun diye hiç sevmediği biriyle evlenmişti. 1 yıl hiç konuşmadan, hiç sohbet etmeden ve hiç sevişmeden geçen bir evlilik... “Boşanalım” dediğinde hiç ikiletmemişti eşi. “Peki” demişti hemen ve tek celsede boşanmışlardı.

Eve dönmeyip, tek başına yaşamaya başlamıştı. Bir yandan çalışmış, bir yandan okumuştu. Neyseki ailesi geleneksel Türk aileleri gibi değildi ama o bunun için de suçluyordu ailesini. “Bana sahip çıkmıyorlar, beni umursamıyorlar!” diye yıllarca kendi kendini yemiş bitirmişti. Şimdiki ilişkisi de onları sinir etmek içindi.

Dul ve çocuklu bir adamdı Bahtiyar. İlk zamanlar onunla hayat çok eğlenceliydi, itiraf ediyordu kendine ama zaman geçtikçe o ilk günlerin büyüsü bitmişti. İlişkileri ilerledikçe yaş farkı mı etken olmaya başlamıştı yoksa onun çocuklu olması mı sorun olmuştu kestiremiyordu. Zamanla sanki çocuğunun annesi kendisiymiş gibi hissetmeye başlamıştı. Bu sorumluluktu belki de onu yıldıran, uzaklaştıran. Bilemiyordu ama önemi de yoktu zaten. Yapması gereken belliydi de, nasıl yapacağını bilmiyordu.

Med geldi aklına, o bir yolunu bulmasına yardımcı olurdu. “İyi ki tanımışım onu” diye düşündü. Kendisinin mantıklı yönüydü o, tamamlayıcısı. Hatalarını öyle güzel vuruyordu ki yüzüne, hiç kızamıyordu ona.

“Çok kendine dönüksün, hiç empati kurmayı bilmiyorsun” demişti ailesine olan kızgınlığını ve bu yüzden yaptığı evliliği anlattığı zaman. Bu konu üzerine uzun uzun konuşmuşlardı. “Bir anne ve babanın sağlıklı bir birey yetiştirmesi için önce kendi hayatlarını iyileştirmeleri gerekir. Eğer annen çalışmasaydı belki de evde daha sinirli biri olacaktı. Ev işleri, yemek, çocuklar, kocasını memnun etme, vb.... bunlar belki de annene çok fazla gelecekti. Baban belki de o hobilere yönelmeseydi, şu anda o sevmediğin dayakçı ya da alkolik erkeklere benzeyecekti, kimbilir? O zaman daha mı mutlu olurdun?” diye sormuştu Med o sohbetlerinin bir yerinde.

Geriye dönüp baktığında, evde hiç seslerin yükseldiğini hatırlamıyordu. Annesiyle babasının birbirlerine bakan gözlerinde nefret görmemişti hiç. Kendisine ve kardeşine davranışlarında da kötü hiç bir söz ve hareket hatırlamıyordu. Sağlıklı bir zihnin sağlıklı bir ilişki/aile için gerekli olduğunu biliyordu aslında ama annesi ve babası için bu gerçeği görmezlikten gelmişti nedense. Onlara hak vermişti nihayet, daha doğrusu onların gözünden bakabilmişti hayata. Biraz geç olmuştu ama zararın neresinden dönülse kardı. Şu anda onlarla ilişkisi hiç olmadığı kadar iyiydi.

Bir de Bahtiyar’la ilişkisini bitirebilseydi, çok daha güzel olacaktı her şey...
Dün yaşadıkları aklına geldi yine. Yüzü buruştu...

“Bir an önce Med’le konuşmalıyım” dedi kendi kendine.

Saçlarını toplayıp, göz makyajını yaptı. İşe gitmek üzere yola çıktı...


Not: Bu benim yazdığım bir hikaye... başarabilirsem devam ettireceğim :)
Hikayenin birinci bölümü merak edenler için burada...

Çarşamba, Nisan 13

Küçük


Herşeyin küçüğü güzel...
Küçükse bir şeytan bile;
Kötülüğü değil, kanatları dikkat çeker.
Bu yüzden inandırıcıdır az konuşanlar,
Söylenen sözler küçükse,
Tüm imla kuralları eğilirler önünde.
Az konuşanın gözlerine,
Daha çok bakılır.
Söylenen sözden fazla sevilir,
İki cümle arası boşluklar.
Kandırılmışlık bile küçücük kalır.
O da sevilir ya zaten küçükse.
Herşeyin küçüğü güzel...
Büyüyünce şeytan olacak bir perinin,
İki kanadı arasındaki boşluğa yerleşirler,
büyük günahlar bile...

Not: Yıllar önce internette karşılaşmış ve çok sevmiştim. O zamanlar ezberlemiştim hatta. Yazarı kim bilmiyorum, bilen varsa söylesin lütfen, kendisini soruşturup, tanışmaya bile yeltenebilirim :)))


Dipnot: Bir hikaye yazdım. Burada yayınladım. Sizi de okumaya beklerim :)

Salı, Nisan 5

Bu şiiri yaşgünümde yayınlamalıydım ya...

Boşver be yaşı başı! Gönlün ne kadar şık sen ondan haber ver?
Şöyle atıp koyu grileri-siyahları sabahtan,
Sarı bir kaşkol atabiliyor musun boynuna, ondan haber ver?
Koyma bir kenara yüreğini, aç kapılarını.
Gelene geçene yol verme girsin diye içeri ama
gömme başını toprağa bir çift
güzel göz uğruna.

Bilirim yine yeşerecek bir çiçek bulursun bir dalda,
Ama aklını kaybedecek kadar bir aşk varsa avuçlarında,
bırak aksın yollarına.
Yağ geç, yık geç, kimse inanmazsa inanmasın.
Sen inan yüreğine...
Hem ona geçmezse kime geçer sözün?

Büyü büyü... Bak ellerin ayakların kocaman, aklın da maşallah yerinde,
E ne diye tutarsın yüreğini uçmasın diye.
Akıllı ol, yüreğin gelir peşinden, boşver yaşı başı,
Aşk var mı aşk, sen ondan haber ver?
Takılmışsın yüzündeki gözündeki çizgilere.
O çizgilerin yüreğine neler kazıdığını düşün.

Atmak mı istiyorsun kendini bir dereye soğuk bir kış günü.
Öl gitsin... 
Parayı pulu savurup,
Bir balıkçı köyünde balık tutmak mıdır istediğin,
Savrul gitsin...

Boş ver be yaşı başı,
Kim tutar seni kim, kendi yüreğinden başka kim?
Aklını al da öyle git, ister yollara,
İster odalara, ister kırlara bayırlara vur da git.
Dert etme ellerini, onlar da gelir seninle, bırakmadıkça birine.
O biri de gelir gerçekten istediğin oysa
Seveceksen ve öleceksen uğruna...

Yaşa be, yaşa da öyle git, gireceksen toprağa...
Yaş 70'e gelse bile, hayat daha bitmemiş, sen mi biteceksin?
Çekeceksen bile bayrağı,
'yaşadım ulan dibine kadar' diyemeyecek misin?

[ Can Yücel ]

Pazartesi, Nisan 4

Seçim

Bazen beklentilerin gerçekleşmeyebilir. 

O zaman ne yapacaksın?

Sinirlenebilirsin...

"Elbet bir gün olur." diyebilirsin...

ya da

"Demek ki olmaması gerekiyormuş, fazla zorlamamakta fayda var." diye düşünebilirsin...


unutma ki;
hangisini seçersen o besler seni...

Cuma, Nisan 1

Olmuyor

Ben "insan" olmak için bir taraflarımı yırtarken,
başkalarının bir kez olsun dönüp kendilerine bakmamaları
tuhaf değil mi?

Sinirlenmeyeyim diyorum,

............................

olmuyor!!!



Duvarlara bir şeyler fırlatasım var...