Pazartesi, Mayıs 23

Alınan kararlara!

Bölüm 4


Siparişlerini almak üzere bekleyen garsonun bir an önce gitmesi için acele karar verip, seri bir şekilde isteklerini sıralayan Dora’yı gülümseyerek seyrediyordu. Onun bu halleri iş sırasında can sıkıyor olsa da, böyle zamanlarda çok eğlenceliydi. Garsonun sorduğu soruları anlamamışçasına geçiştirip, azarlar gibi kovaladı Dora.
Heyecanla Med’e dönüp “Hiç biraraya gelemeyeceğiz zannettim, zaman hiç geçmek bilmedi sanki!” dedi. Masaları karşılıklı olmasına rağmen neredeyse 10 dakikada bir Med’e mail atmıştı sabahtan beri. “Sana söylemek istediklerim var.” diye soluksuz devam etti.

Bir dakika, önce sen benim söyleyeceklerimi dinle!
Dora şaşkınlıktan bir an için kalakaldıysa da çabuk toparladı. “Tabi tabii, seni dinliyorum.

Med arkadaşının gözlerine baktı önce. Dora’ya karşı her zaman dürüst olmuştu, onun incinmesi ihtimaline karşın, düşündükleri neyse her zaman açık açık söylemişti. Bu sefer ki ruh hali bunu kaldırabilir miydi bilemiyordu. Dora’nın gözlerinde kararlı bir ifade görmeseydi, belki de söyleyeceklerinden vazgeçebilirdi.

Birincisi; şu senin bıçkın tiyatrocunun niyeti dün akşam itibariyle açık seçik belli oldu. Herifin derdi seni kapı dışarı etmekmiş. O seni istiyorum, hiç unutmadım tavırları sadece bir oyunmuş. Evet, incinmekte çok haklısın ama “Ben bunu haketmedim” diye ağlayarak, kendini yıpratmanın bir alemi yok. Ders almalısın, geride bırakmalısın ve önüne bakmalısın!

Devam etmeden önce Dora’yı tekrar süzdü.

Önüne bakmalısın deyince yapman gereken bir şey doğal olarak öne çıkıyor..... Şu anki beraberliğin seni tatmin ediyor olsaydı eğer zaten tiyatrocuya gözünün ucuyla bakmayacaktın. Öyle değil mi?

Sakince onayladı Dora.

O halde, ikincisi; Bahtiyar’la en kısa zamanda konuşup, bu ilişkiye bir nokta koyman. Bu şekilde hem kendini hem de Bahtiyar’ı yıpratıyorsun. Ufaklıktan bahsetmiyorum bile!
Dora’nın gözleri bir suçlu gibi yerdeydi Med’i dinlerken.
Ve üçünsü.... Dün akşam Cezir bana evlenme teklif etti!

Bir insanın şaşkınlıktan gözlerinin büyümesi nasıl bir şeymiş, böylece görmüş oldu Med. Dora’nın bir şeyler söylemeye çalışan ama ağzından bir türlü çıkamayan sözleri önce bir sevinç nidasına dönüştü sonra coşkulu bir kutlamaya...
Hey millet duydunuz mu? Biricik arkadaşım evleniyor, duydunuz mu?
Dora ne yapıyorsun? Rezil oluyoruz, oturur musun şuraya!
Garsooonnn, bize dolu dolu iki porsiyon dondurma getir, çabuukk!
Dora diyorum! Sakinleş lütfen!!! Lütfennn!!!
Tamammm, tamaaammm. Sakinim, çok sakinim... Anlat! Nasıl oldu, ne dedi, nerede dedi? Hadi çabuk, anlat! Anlat!
Kısaca sayende oldu diyebiliriz. Ayrıntıları daha sonra anlatırım. Sen ondan önce söylediklerimi duydun mu, ona cevap ver!
Tamam, peki... Önceliğimiz belli, haklısın.... Aslına bakarsan sabah evden çıkarken, senin de tahmin ettiğin gibi  nefret ve kin doluydum. Dün akşam yaşananları daha ayrıntılı konuşmak ve onun için kurduğum öç alma hayallerimi seninle paylaşmak için can atıyordum. Sonra yolda biraz daha sakin düşünebilme fırsatım oldu. Kendi kendime “Med olsa ne yapardı?” dedim. Gerçi sen böyle bir duruma hiç düşmezdin ama...
Hayatın insanları nasıl bir noktaya getireceği hiç belli olmaz!” diye Dora’nın sözünü kesti Med. “Neticede hepimiz insanız ve hepimizin zayıf noktaları var. Beni gözünde o kadar büyütme!
Peki, peki, kızma ama gözümdeki yerini kolay kolay değiştiremezsin bunu da bil! Neyse; sonra bir şekilde senin bana biraz önce söylediklerin noktasına geldim işte. O anda kafamdan geçenleri an be an anlatmam mümkün değil. Sadece, senin gibi düşünmeye çalıştım ve yaşananları geride bırakmaya karar verdim. Ve hatta; yemeğe çıkmadan hemen önce Bahtiyar’a bir an önce ilişkimiz hakkında konuşmamız gerektiğine dair mail attım.

Hayatına bir şekilde dokunduysam iyi anlamda, ne mutlu bana.” dedi Med.
İyi ki hayatımdasın.” dedi Dora.
Tam o sırada dondurmaları geldi.

Sıcak bir tebessüm oluştu ikisinin de yüzünde. Sözleşmiş gibi aynı anda dondurmalarından bir kaşık alıp birbirlerine vurdular şerefe yapar gibi.

Alınan güzel kararlara ve yaşanacak güzel günlere” dediler birlikte...

O anda biri bakıyor olsaydı onlara, her ikisininde gözünde “ışık” gördüğüne yemin edebilirdi... 


Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3

Salı, Mayıs 17

Cezir




Arabanın camından dışarıyı seyre dalmıştı.

Dün akşam Med’in evlenme teklifini kabul etmesi sürpriz olmuştu onun için, o kadar hızlı düşünüp, o kadar ani bir teklif olmuştu ki, Med kabul etmese şaşırmazdı. Aslında teklifi dün akşam yapmayı hiç düşünmemişti. Bunun için güzel bir organizasyon yapmak niyetindeydi ama dün akşam yaşanılanlardan sonra daha fazla beklemek istememişti.

Med ve Dora iyi anlaşıyorlardı. Cezir’e göre Dora akıllı görünen ama ne duygularını dinleyen ne de mantığın peşinde koşandı. Hisleri an be an değişen biriydi ve bu yüzden duygusal hayatı fazlasıyla çalkantılıydı. Bu durum Med’le olan ilişkilerine de yansıyordu. Neredeyse 3 buluşmalarının birinde Dora muhakkak yanlarında oluyordu ve o kadar çok derdi oluyordu ki, kendilerine zaman ayıramıyorlardı onu teselli etmekten. Diğer iki buluşmanın birinde de telefonla katılıyordu onlara. Med’e olan sevgisi yüzünden Dora’nın varlığına ses çıkarmıyordu. Med için önemli olan onun içinde önemliydi ama hayatlarında bu kadar yer kaplamasa hiç fena olmazdı.

Dün akşam Dora eski sevgilisiyle tekrar görüşmüş, eski sevgilisinden beklediği karşılığı bulamamış, bulamamakla da kalmayıp resmen aşağılanmıştı. Med’i aradığında buluştukları daha bir saat bile olmamıştı. Apar topar Dora’nın yanına gitmiş, saatlerce onu teselli etmeye, içmemesini sağlamaya çalışmışlardı ama nafile... Nihayet biraz kendine geldiğinde saat neredeyse gece yarısını bulmuştu bile.

Dün akşam Dora’nın varlığı ve yaşadıkları Cezir için dönüm noktası olmuştu aslında. Med’e bir kez daha hayran olmuş, onun Dora’yı sakinleştirmek için, kendine getirmek için sabırla, inatla uğraşını takdirle izlemişti. O süre zarfında ister istemez Dora’yla ve eski aşklarıyla kıyaslamıştı Med’i.

Onu ilk gördüğü gün, gözlerini ondan ayırmak çok güç olmuştu. Farketmemesi için elinden geleni yapmıştı. Med onunla ilgilenince kendini çok şanslı hissetmişti. Gerçekten ne kadar şanslı olduğunuysa onu tanıdıkça anlamıştı.
Sabırlı, sakin, anlayışlı, aklıselim, akıllı, pratik, çözümcü ve güzeldi Med. Çok güzeldi hem de. Ama Med güzelliğinin farkında bile değildi. Ona sorsan Cezir gibi bir yakışıklının kendisini beğenmesini yadırgıyordu. Med böyle söylediği zamanlar gülüyordu Cezir artık.

İlişkilerinin ilk zamanlarında ikisinin de evlilikten yana olmayışını ve bunu birbirlerine dile getirişlerini hatırladı. 1 yılda ne kadar çok değişiklik olmuştu düşüncelerinde.

Biliyordu... Med’le hayat çok güzel olacaktı...

Pazartesi, Mayıs 16

Beceriksiz

Birine bir şeyi beceremediğini söylemenin çeşitli yolları olabilir.

Hele ki bu kişi beceremediğinin farkındaysa, zaten fazla söze gerek bile olmayabilir.

Öküzlüğün lüzumu yok!!!

Hoş; serde öküzlük varsa zaten yapacak bir şey de yok!!!

Perşembe, Mayıs 12

Güneşe zıplamak


Karamsar olmak zor değil, 
zor olan çılgın bir fırtınadan sonra 
gökkuşağı gibi gülümseyebilmektir... 
Kucaklamaya kollarının yetmeyeceği bir ağaç, 
bir tohumla başlar; 
En uzun yolculuklar, bir adımla başlar; 
Gerçek sevgiler ise bir tebessümle başlar... 
Annem her fırsatta çocuklarına 
güneşe doğru zıplamalarını öğütlerdi. 
Güneşe ulaşamazdık ama 
hiç olmazsa ayaklarımız yerden kesilirdi. 

Zora Neale Hurston

Dua et!

Yıllardır ilk defa tıkış tıkış dolu bir minübüsün,
kapanmayan kapısının ağzında,
rüzgarla haşır neşir yolculuk ettim.
Alışkın olmayan arkadaşım beni almayı unutunca,
ağaç oldum, yetmedi buz kestim...


Eh koca!


Bu sabah uykundan sıkı bir kulak çınlamasıyla uyanabilirdin ama...


Anneme dua et!

Çarşamba, Mayıs 11

Şöyle böyle...

Yaşım ilerledikçe grip beni fena vurur oldu. Perşembe günü aniden başlayan hapşırık ve burun akıntısı, hızla bünyeyi vurdu. bir günden ne olacak, idare ederim diye işe geldiğim cuma günü, gecenin bir yarısı çıkmak zorunda kalınca, cumartesi ölüden farkım kalmadı.

Neyseki koca bücürü aldı da, biraz yatıp dinlenme şansım oldu...

bu hastalıklar gelip geçici tabii. Allah kalıcı hastalık vermesin.

Evlenmeden önce bir dönem ailemi kaybetme korkusu sarmıştı beni. Sürekli onlardan birini kaybedersem ben ne yaparım korkusuyla geceleri uyku bile uyuyamaz olmuştum. Kalp çarpıntılarıyla yaşıyordum resmen. Çalan her telefonu kötü haber gelecek korkusuyla açmaya korkar olmuştum.
Bu korkuyu nasıl yendim hatırlamıyorum. Oğlum doğduktan sonra da benzer duyguları yaşadım, özellikle astım atağı geçirdikten sonra. Onun da üstesinden geldim bir şekilde ya da geldim sanıyorum bilmiyorum.

Annem geçenlerde fenalaşıp, artık doktora gitmesi gerektiğine karar verdi.
3 günlük kontrollerden sonra kalp kapakçığında sorun olduğu ortaya çıkmış. İlaç tedavisiyle geçmezse anjiyo olacakmış. Durumun henüz büyütülecek boyutta olmadığını biliyorum ama bu sefer yüksek olasılıklar yüzüme çarptı işte. Sarsıldım, sendeledim...

Şu anda buraya sadece yakalayabildiklerimi yazıyorum, kafamdaki karman çormanlık buraya yansıyor farkındayım ama müdahale edemiyorum işte. Etmekte istemiyorum zaten.

Anlayın işte siz beni...

Bir garip hallerdeyim...