O kadar iş varki bu aralar, neredeyse nefes alacak vakit bulamıyoruz. Çalışmayı severim ama bu kadarını değil. İş dediğin çokluktan kafa bulandırmamalı.
Eve pestil gibi gitmekten, işten çıkınca dünyaya boş gözlerle bakmaktan hoşlanmıyorum.
Yaptıkların sana enerji vermeli. eğer enerjinin tükendiğini hissediyorsan, ortada bir yanlışlık var demektir.
Eskiden bir işyerinin ömrü iki yıldır derdim. İlk yıl seni mutlu eder, sonraki 6 ay şikayetler başlar ve ikinci yılın ikinci yarısı artık işten çıkma çalışmaları başlar. Yaşım ilerledikçe bu süre 5 yıla çıktı... daha da ilerledikçe, “canım şimdi başka işyerinin havasına suyuna alışana kadar burada kalırım daha iyi” demeye başladım; “sigortamı bölmeye değmez, zaten ne kaldı şurda! Hem borçtu harçtı ödemelerdi... işten çıkarsam bir sürü şey aksar! Çıkacaksam bile yer ayarlamadan olmaz!”
Şimdilerde, aslında yaş ilerledikçe mutlu olmanın, huzurlu olmanın, yeni ve canlı bir enerjiyle çalışmanın daha önemli olduğunu düşünüyorum... bu en çok çocuğum için gerekli.
Eve stresli, sinirli, duygusuz, huzursuz, yorgun gittiğimde çocuğuma nasıl bir enerji bulaştırıyorum, düşünsenize...
Hem o sağlıklı bir birey olsun istiyorum, buna rağmen kendi sağlığım için herhangi bir düzeltme girişiminde bulunmuyorum...
Önce çarkın içine gömülmüşlük duygusundan arınmalıyım. Sonra ne yapabileceğimi daha doğrusu ne yapmak istediğimi bulmalıyım, sonra bir araştırma yapmalıyım, yapılabilirliği nedir, sonra da karar vermeliyim....
Bir çocuk olumsuzlukları dönüştürmeyi beceremeyen bir ebeveynle yaşarsa, ondan bir farkı kalmaz değil mi?
Ne demişler : “anasına bak, kızını al!”
içten konuşmalar
12 yıl önce