Cuma, Eylül 30

Oldu da bitti!

Kurtuldum artık!

Kaç yıl oldu uğraşıyordum bununla! Git, yaptır, kullan, yıpransın, acıtsın, git, yine yaptır, kullan.......
Daha ne kadar sürerdi ki bu kısır döngü...
Bir şey değil, kurunun yanında yaşta yanar misali yanındakileri de etkileyecekti neredeyse, 1ken 3 olsun, sonra uğraş dur.

Evet nihayet kurtuldum! Hem de en yakınımdakine gittim. İçten içe, belki kurtarır ümidim vardı ama haklıymışım. “Hiç tutmayalım, bitmiş bu!” dedi.

Haklıymış. Onu oradan parça parça çıkardı. Çürümek ki ne çürümek! Yine iyi dayanmış oralarda, yine iyi etkilememiş ötekileri...



Neyse, oldu da bitti maşallah...
Çok ağrıtmaz inşallah...

Çarşamba, Eylül 28

Düşünme

Bugün için kendime not:

Eğer olumlu düşünmeyi başaramıyorsan,
hiç düşünme!

Fotoğraf: Deniz Nida Şener

Pazartesi, Eylül 26

Biliyorum

Bazen... kırgınlıklarımın geçmesi zaman alabiliyor.
Hayatla, kendimle barışmam uzun sürebiliyor...
Bazen... bilsem de çaresi olduğunu sıkıntımın, farketmem zor olabiliyor...

Kimbilir;

Belki yaralarımı sarmayı bilmediğimden
ya da belki
olaylara farklı gözle bakmayı beceremediğimden.
Ama biliyorum...

Kanatlarım olduğunu...
  ve gerçekten istersem uçabileceğimi...


Gününüz aydın, haftanız güzel olsun.

Çarşamba, Eylül 21

Yola devam...

1
 

Arkamdan lise çağlarında iki genç delikanlı yürüyor. Biri yanındakine birşeyler anlatıyor. O kadar yüksek sesle anlatıyor ki, duymamak, dinlememek mümkün değil.
-    “Yani sadece erkekler mi hediye alabilir, kızlar alamaz mı?” diye sordu abi, “Alamaz tabii, o erkek işi!” dedim. “O zaman ayrılalım, ben böyle şeylere gelemem!” dedi. “Ben de bu yüzden mi ayrılacağız, olmaz öyle şey!” dedim ona, o da “madem öyle seç bunlardan birini” dedi. Ben de dedim ki.........................

“Kime neyi ispatlamaya çalışıyor bu bücür?” diyor içimdeki.
“Kimbilir onun içindeki ona neler söylüyor. Zamanla büyüyecek. Büyüyecekler. Büyüdükçe birbirlerini daha iyi anlayacaklar.” diyorum.
“.... Yoksa beni beğenmiyor musun?” diye soruyor içimdeki.
“Olur mu hiç öyle şey? Biz birlikte büyüdük. Sen bensin, ben de sen.” diyorum.
Gülümsüyor....
....Sonra sessizce yola devam ediyoruz....


2

Metrobüste nasılsa oturacak yer bulmuşum. Yanımdaki çiftin erkek olanı dişi olanı durmadan öpüyor. Kız bir yerlere tutunma derdinde. O bir yerlere tutunmaya çalıştıkça erkek kişi kızın ellerini kendi beline sarıyor. Kız tutunmaya çalışıyor, o kızın ellerini beline sarıyor... Aradan geçen kısa bir süre sonra “Nasılda sarılıyorsun bana, aynı çocuk gibi!” diyor kıza ve öpmeye devam ediyor...............

“Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?” diyor içimdeki.
“Her çiçek kendi dalında güzel!” diyorum.
“Ne alaka?” diye soruyor içimdeki.
“Bilmem, aklıma bu geldi, bunu söyledim.” diyorum.
Susuyor...
....Sonra sessizce yola devam ediyoruz....


3

Eşim pastaneye girmiş, ben arabada onu bekliyorum. Bir anne, biri bebek arabasında 3 çocuğuyla karşıdan karşıya geçmeye çalışıyor. Çocuklardan biri bir iki adım öne doğru seyirtiyor. Anne “Nereye gidiyorsun, çabuk gel buraya!” diyerek çocuğun kafasına sert bir şaplak indiriyor..................

Zor zaptediyorum içimdekini.
O anda aklıma çok eskilerden, karısını döven üst kat komşumuz geliyor.
“Güzel şeyler düşün, cinnet geçirmek üzereyim!” diyor içimdeki.
Ben cevap veremeden eşim geliyor.
“İki tane de açma aldım, Tibet çok sever!” diyor.
 “Ohh! İçim ısındı.” diyor içimdeki.
“Benim de.” diyorum.
Gülümsüyoruz...
....Sonra sessizce yola devam ediyoruz...
.

Fotoğraflar bana ait...

Salı, Eylül 20

Bu hafta

Bu haftanın şarkısını atlamışım dün...

Pazartesi olduğundan mı, yoksa pazar akşamı her akşam olduğu gibi Tibet'le saat 9.30'da uyuma ritüelini yapmadığımdan mı bilinmez, fazla uykusuzdum... Belki de boynumun ağrısından...

Geçen hafta Salı'dan Perşembe'ye uzayan başağrısı, Perşembe günü boyun kitlenmesine bıraktı kendini. Yataktan kalkamadım... ve hatta başımı sağa sola döndüremedim bile... Aklımdan ne olur olmazlar geçti, sonradan şaşırdım kendime...

Louise Hay Düşünce Gücüyle Tedavi kitabında, baş ağrısı değersizlik duygusu, boyun ağrısı da soruna başka açıdan bakmamak, esnek olmamaktan kaynaklanır demiş.
Problemi buldum, şimdi sıra çözüm üretmede.

Daha iyiceyim neyseki...

Siz benim karadenizli olduğumu biliyor muydunuz?



Güzel haftalarımız olsun...

Cuma, Eylül 16

Etkilendim!

Ortalık kişisel gelişim kitaplarıyla dolu.

Kendini arayan biri olarak benim de var bu kitaplardan rafımda...

Şimdi okuduğum, daha doğrusu okuduğum demeyeyim de...
Her seferinde "Bakalım bugün neyi öğrenmem, kendimde neyi görmem gerekiyor?" diyerek elime aldığım bir kitap var. Şimdilik ismini ve yazarını yazmayacağım çünkü dün okuduğum bir cümle sayesinde daha fazla bilgiyi vermeyi hakeden bir kitap olduğunun kanısına vardım.

En baştan okuyup, kitapla ilgili fikirlerimi yazacağım...


Cümle şudur ki; (şimdilik aklımda kaldığıyla yazıyorum)

Madem çevremiz bize yansıyan aynamız, o halde önce aynayı kendimizle doldurmalıyız.

Çok etkilendim...

ve bugün Yerden Uzak'ın yazdıklarından da çok etkilendim...
Okuyunuz ;)

İyi hafta sonları hepinize...

Resim internetten alıntıdır...

Çarşamba, Eylül 14

Biriktirmek

Biriktirmemeliyim...

Dün Ünseli'yle de konuştuğumuz gibi...
Biriktirdiklerin bir şekilde çıkıyor bir yerlerden. Takmamalı...

Biriktirdikçe, başağrısı olarak geri dönüyor işte.
Bu senemi de doktor doktor dolaşarak geçirmek istemiyorum.
Yine o ağrılara benziyor...

Dün akşam Geleneksel Yaşgünü kutlamalarımızda sıra Ünseli'deydi...
Ben ve başağrım da oradaydık...

Yine de iyi geçirdim, kendi çapımda.
ve hatta, geçen gün bahsettiğim tasarımımı bile çizdim...
kendim... ben... bizzat kendi ellerimle...

Hatice "biliyorum bunu, çocukluğumdan!" dedi...

Sonuç olarak, bir periyle anlaşma yapmamışım.
Bildiğin rüya görmüşüm işte...

Uyandım...

 Fotoğraf bana ait...

Salı, Eylül 13

Aksi


Ne kadar zamandır aynada kendine baktığını hatırlamaya çalıştı. Öylesine dalmıştı ki aynadaki “aksi”ne, zaman geçmiş mi, geçmemiş mi farkında değildi...

Acaba göz kenarlarındaki kırışıklıkları saysa yaşıyla bir gelir miydi? Bunu gerçekten çok merak etti.

Yolun yarısını geçeli çok olmamıştı ama yolu tamamlamış gibi hissediyordu kendini. “Bugüne kadar ne çok şey yaşadım.” diyecek kadar yoğun bir hayatı olmamıştı ama böyle hissediyordu yine de. Fazlasıyla olgun, fazlasıyla tamamlamış. “Ah bir de fazlasıyla tamamlanmış hissetseydim keşke!” diye geçirdi içinden.

Bir sürü aşk yaşamıştı. El parmaklarının hepsinden fazla. “Acaba kaç tane fazla?”
Bu düşünceyi fazla kurcalamak istemedi ama bugün bu aynanın karşısında göz kenarlarındaki kırışıklıkları saymaya kalkmasının sebebi de buydu.

Kimseye bağlanamıyordu hiç kimseye!

“Neden?” dedi kendi kendine. O kadar ilişkisinin ardından iz bırakanı, giderken içini acıtanı olmamıştı hiç.

Kendisinin bağlanmakla ilgili sorunu varken, karşısındakinin ilişkilerine tutunmasını nasıl beklerdi ki?
“Yalnız öleceksin!” dedi aynadaki aksine “ve ölürken o kırışıklıklarını sayan kimse olmayacak!”

Bu düşüncelerin kırışıklıklarına fazladan bir çizgi eklemesinden endişe etti.

“Hiç hayıflanma kızım, her koyun kendi bacağından asılır. Bunu kendine sen yaptın! Sonuçlarına da katlanmalısın!”

Göz makyajını tekrar kontrol etti. Çantasını masadan aldı.
Düşüncelerinin gün içinde şehrin karmaşasında kaybolacağı ümidiyle, işine doğru yola çıktı...

Fotoğraf bana ait... Modelim de Gelincik...

Pazartesi, Eylül 12

Saç meselesi

Çok yıpranmıştı... Kestirdim...

ama bu ben değilim :(

Oldum olası sevmedim kendimde kısa saçı. Çok kısa sayılmaz gerçi de... Mutlu etmiyor işte...

Ne yapalım. Kökü bende ne de olsa. Uzar elbet.

Uzayana kadar teselliye ihtiyacım olabilir ;)

Sabah dilimde bu şarkıyla uyandım.
Saçıma hitaben mi acep? :D



Bu haftanın şarkısı buymuş demek ki...

İyi haftalar olsun hepimize...

Çarşamba, Eylül 7

Daldan dala

Çoğu zaman düşünceleri dile getirmek, daha doğrusu yazıya dökmek ne zor.
Yazma kabiliyetim olmasını çok isterdim. Okuyanı yormadan, sıkmadan yazdıklarım su gibi okunsun isterdim.

Sevdiğim yazarlar var herkes gibi benim de. Onların bile bazı kitapları bir diğeri gibi akıcı ve okunur olmayabiliyorken, benim burada kendimi anlatabilmem insanlara ne kadar kolay olabilir ki. Zaten ben neden insanlara kendimi anlatayım ki? Beni bilen biliyorken değil mi?

Sormaya başlarsam iş bloğu kapatmaya bile gidebilir. Halbuki burası benim iç dökme saham. Kendi kendime konuşmalarım, iç sesimi dinlemelerim, içimde tutmaktansa dışarı döktüklerim.

Kıyamam...

Neyse... Becerilerim olmasını isterdim.

Dün yemekte konuştuk, arkadaşımın kayınpederinin 10 parmağında 10 marifet varmış. Adamın terzilikten, ressamlıktan, her türlü enstrümanı çalmaya kadar yapmadığı şey yokmuş. Zaten kendisi de “Ellerimle yapamayacağım şey yok!” dermiş.

Kendini bilmek, kendine güvenmek böyle bir şey işte.

Ben bir şeyler tasarlayabilirim. Önüme atın malzemeleri çok güzel kolajlar yapabilirim ama tasarladığımı çizmemi isteseler çizemem. Misal bu sabah bir uyku perisiyle işbirliği yaptım. Çok güzel bir şey tasarladım. Bu tasarladığımı bir kolajla ortaya dökmem mümkün değil, kesinlikle çizmem lazım. Yani böyle bir becerim olmadığına göre, ne yapmalı şimdi.

Ben çok kolay pes eden biriyim. Pes etmeden önce bunu hayata geçirmek istiyorum... da... nasıl?

Ben en iyisi bir ressam periyle de anlaşma yapayım. Belli mi olur, yarın uykumdan bir ressam olarak kalkarım belki, mucize denen bir şey var bu hayatta di mi? :)

Karikatür Piyale Madran'a ait sanırım, aldığım sitede bilgisi yoktu. Gerçi bana bunun kadınlı versiyonu lazımdı ama durumu yeterince dile getiriyor sanırım ;)

Salı, Eylül 6

Ne farkeder ki?

Ben inanırım... Kaderini, yolunu kendin çizdiğine...

İşte bu yüzden... anlamıyorum...

Kendimle derdim ne ki benim,
bile bile...
niye yapıyorum bunu kendime?



Ağlasam ya biraz...

Kime ne faydası olur?

Pazartesi, Eylül 5

Dingin

Bayram bitti...


9 günün sonunda kazanç: Uzun zamandır bekleyen Merlot (fotoğrafla bağdaşmadı ama olsun :P), huzur, dinginlik ve yüzde keyifli bir tebessüm...

Bu haftanın böyle gitmesi lazım... Acep bu şarkının faydası olur mu?



Haftamız güzel olsun...