Şehnaz kitabın bir yerinde diyor ki;
“Kişinin kendini sevebilmesi, kendine güvenmesi, şahane bir varlık olduğuna gönlünce inanabilmesi için geçmişini çözmesi ve ne olursa olsun kabullenmesi gerektiğini düşünüyorum.” ve alıyor eline eski usül bir teybi, koyuyor içine kasedi ve başlıyor kendini anlatmaya. Anlattıkça çözülüyor, çözüldükçe anlatıyor. Anlattıkça içinde gizli kalmışları, rahatlıyor. Anlattıkça kendinde neler yara bırakmış, nasıl izleri kalmış farkediyor...
Eskilere gidiyor, 8 yaşında ilk tacizine kadar hem de...
Ben de aynı onun gibi düşünüyorum.
Geçmişim çukurda benim. O kadar dibe düşmüşkü üstelik, ne kadar uzanmaya çalışırsam çalışayım, tutamıyorum bir yerinden...
Ben de yapsam Şehnaz gibi dedim okudukça... bir teyp bulamam ama bloğum var yazabilirim.
Belki ben de deşersem kendimi, bulurum önümü kesenleri...
Yapabilir miyim bilemedim önce. Ne de olsa ben, büyük ihtimalle bende en derin yarayı açmış o olayı silmek için; öncesini de sildim neredeyse. Fazlasıyla puslu hatıralar geride...
Biraz kurcaladım hafızamı ve bahsettiğim travmadan kısa bir süre öncesinde, bazı tatsız hatıralarıma rastladım. Şehnaz’ın ilk bahsettiği hatıra olduğundan mıdır nedir, benim ilk bulduğum hatıramda da taciz var...
Her ne kadar reklam camiasında olsam da, ticaret lisesi bitirmiş, muhasebe kökenliyimdir. Hepsinde olduğu gibi bizimde 2. sınıfta stajımız başlıyordu ve doğal olarak benim de bir yerde işe başlamam gerekiyordu.
Babamın çalıştığı firmanın muhasebecisinin bir arkadaşının yanında staj ayarlandı ama onun firmasının yeni yeri açılana kadar firma muhasebecisinin yanında çalışmam gerekecekti. Kendisine kısaca MUZO abi diyelim... Yaklaşık iki ay kadar sanırım, çok net hatırlayamıyorum zamanını Muzo abinin yanında staj gördüm. Bu süre zarfında Muzo abinin bol bol tacizine maruz kaldım. Kendisi bana sarılır, benim de ona sarılmamı ister ve ve bol bol okşardı beni...
Kendime güvensizliğim belki de buradan geliyordur. Neticede 15-16 yaşlarında eşek kadar bir kızım o zamanlar. Niye itiraz etmemişim ki?! Bunu babama söylersem, babamın katil olacağını düşündüğümü hatırlıyorum. Babam sakin bir adamdır ama kökeni pek parlak sayılmaz. Sülalesinin geçmişi namlıdır. Gözü döndümü neye dönüşeceğini kimse kestiremez, üstelik babamın, biz görmedik ama vardır ilginç! hikayeleri...
Galiba ben oralarda bir yerde kendime saygımı yitirdim. Muzo abiye dur demediğim, diyemediğim ya da her neyse için...
Olabilir...
Neyseki diğer büro açıldı da oraya geçiş yaptım. Çok rahatladığımı hatırlıyorum.
Asil ortak Haluk Abi ile tanıştım orada. Bugünkü bende Haluk Abi’nin katkısı çoktur. Hayrandım ona. Entellektüel, güler yüzlü, işinin ehli, çalışanlarına karşı nazik, pozitif, aile babası...
Haluk Abi her sabah o gelmeden Cumhuriyet Gazetesi’ni okumamı ister, o gelince bugünkü sabah haberleri misali özet geçmemi isterdi. Bazı haberlerle ilgili fikrimi sorar ve beyan ettiğim fikrimi sorgulardı, boş mu konuşmuşum dolu mu anlamak için :)
Her hafta bir kitap okumamı, o kitabın özetini hafta başında anlatmamı, aynı gazete haberlerindeki gibi kitapla ilgili fikirlerimi öğrenmek isterdi.
Aslında ben Haluk Abi’nin yanında muhasebe stajı değil, hayat stajı yaptım sanırım. Bendeki araştırmacı kişilik Haluk Abi'den bana yadigar.
Geriye dönüp baktığım zaman hala daha Haluk Abi’nin yerinin ayrıcalıklı olduğunu görüyorum. Üstelik bendeki imajını eşini, en yakın arkadaşının eşiyle aldatarak yerle bir etmiş olmasına rağmen...
Erkeklere (ya da aslında AŞK'a mı acaba) olan inancım burada ciddi bir sekteye uğramış olabilir... Kimbilir...
.....
Evet... sanırım tıkandım :)
sonra devam ederim ;)
Görsel internetten alıntıdır.