Salı, Temmuz 24

Kırdım!

Bildiğin okulu kırar gibi, işi, evi kırdım...

İşten mecburen izin aldım bir günlüğüne ama evdekilere bir şey söylemeden işe gider gibi çıktım...
Kendime bir gün çaldım...

Önce güzel bir yerde kahvaltı ettim, kitap okudum...
Sonra güzel bir yerde kahve içtim, kitap okudum...
Oradan arkadaşlarımın yaşgünü hediyesi olan masajı yaptırdım...

1 saatttt!
Harikaydı... Tek kelimeyle mükemmeldi...
İnsanın muhakkak "yaptım" diyeceği şeylerden biri bence masaj!

Çıktım...
Önce sinemaya gideyim dedim...
Nereye gideceğime karar veremeyip, alışkanlıktan Ortaköy'e geldim...

Önce Mado'da dondurma yedim,
arkasından şehir hatları vapuruyla Boğaz Turu'na çıktım...

Makinama güzel kareleri, ciğerlerime temiz havayı doldurdum...
Gözlerim güzel manzaraya, bulutlara, denize doydu...



Keyifle indim vapurdan...
Keyfimi katlamak için bir kahve içtim, yanında kekle...

ve eve döndüm...

İçimde tarifi imkansız bir dinginlikle...

Cuma, Temmuz 13

Geçmişe dalış 2 ve karmaşık sarmaşık...


Yine yazasım var ama yazacak cümlelerim yok! Neyse benim de bu cümlelerle derdim bilmem!? yazsana sen kardeşim, olduğu kadar! Bu blog burada niye var?!!!

Metin yazarı arkadaşlarımın başına ekşiyorum son günlerde, bana yazmayı öğretin diye. Onlar yazabildiğimi iddaa ediyorlar ama ben nedense tatmin olmuyorum yazdıklarımdan... İstiyorum işte, kafamdan geçenleri, şöyle edebi bir dille buralara dökmeyi. Açık açık yazmayayım ama okuyan anlasın beni...

************************

Geçmiş dipsiz bir kuyu gibi... Karanlık ve soğuk. Aşağılara indikçe karşıma çıkanlar nedense hep olumsuz. Sanki geçmişte hiç mutlu olmamışım gibi, anılar buruk...

************************

Arada küçük hatıralar var yine de... mesela ilkokulda bir arkadaşımla güreşiyoruz... erkek... ben yeniyorum onu... o şaşkın... bütün mesele benim her akşam babamla güreş yapmamda. idmanlıyım yani. düşünüyorum “acaba babam bana özellikle mi yeniliyor, yoksa ben onu gerçekten yeniyor muyum?”... bundan bugün bile emin değilim...


************************


Her akşam yer yatağı atıyorum yere ve atlayıp duruyorum: “Veeee... şimdi Nadia Komanachi atlayışını yapacak sayın seyircilerrrr!”


************************


Hangi çocuk yapmamıştır ki; kapıya tırmanmışım... annem avaz avaz “düşeceksin, in aşağı çabuk!” diye bağırıyor... elinde terlik var mıydı acaba? hatırlayamadım...


************************


Piyerloti’deki evdeyiz. Annemi kızdırmışım... Tuvalete girmek üzere... Nasılsa tuvalete girdi diye dönüp dil çıkartıyorum... Meğer girmemiş daha... Annemin gözlerinin döndüğünü gördüm! Teyzemin arkasına saklandım... yemedim dayak... ama teyzem... zavallı teyzem... çimdiklerden fena nasibini aldı!


************************


İlkokuldayım, sanırım üçüncü sınıf... Müfettiş gelmiş. Yazın bakalım diyor “İstanbul’un havası çok güzeldir.” Apostrofu özellikle koymuyorum. çünkü biliyorum ki; sınıfta bir ya da iki kişi dışında kimse koymayacak. ayrışmak istemiyorum... haklı çıktım... sınıfta sadece bir kişi koydu apostrofu...


Devam eder miyim, etmeli miyim daha bilmiyorum geçmişi deşmeye...
Asıl aradığımı bulamadım hala!...

Salı, Temmuz 10

Tek Kelime Mim'i

Mimlendim! Hem de bir erkek blogger tarafından! :)))

Mim konusu şöyle ki; sizi mimleyen bloggerı tek kelimeyle anlatacaksınız. Sonra da sizi tek kelimeyle anlatması için başka bir bloggerı mimleyeceksiniz.

Zihnin Arka Sokakları bunu "Kulağa hoş geliyor." diyerek nitelendirmiş ama ben korkutucu buldum, ya mimleyeceğim kişi beni tanımlayacak güzel bir kelime bulamazsa :))))

Gelelim Zihnin Arka Sokakları için ben nasıl bir kelime bulmuşum;
"O bir 'hijyen takıntılı boğa!" :)

Kendisine neden bu yakıştırmayı yaptığımı şu yazısından anlayacaksınız!
(fena deşifre ettim seni :D)




Eveettt! Ben de Gülçin'i mimliyorum.

Hadi bakalımmmm, böylece bu bloğumun ilk mimini de yapmış oldum, hadi hayırlı olsun :)))