Çarşamba, Aralık 29

Neyim eksik?!

Geçen gün arkadaşlarla sohbet anında şu sözleri sarfettim:

"Kötülük girdap gibidir, ucundan yakalandın mı, içinde kaybolman an meselesi."

"Kişilik dediğin şey mıknatıs gibi. Ya ihtiyacın olanları ya görmen, ders alman gerekenleri ve de çoğunlukla kendin gibileri çekersin yörüngene."

Şimdi; bunlar gibi 3-5 laf daha etsem, Nihat Doğan misali özlü sözler kitabı çıkartamaz mıyım?

Çıkartırım tabii, neyim eksik?!!!

:)))

Cuma, Haziran 11

Kim Kime Muhtaç?

Ocak ayında yazmışım...

Kuzenimdeydik. Güzel ve eğlenceli bir akşam için, oğlum, eşim ve ben.

Şarkılar, türküler, hoplayıp zıplamalar.

Küçük Bey çok memnundu, özellikle 10′dan geriye doğru sayıp, hoplayıp zıplama kısmına bayıldı. Sırf o sevdi diye belki 10 kere tekrarladık bu oyunu.

Bu kadar ayakta kalmaya alışkın değildi, ne kadar istemese de uykuya kucak açtı. O uyuklamaya başlayınca, sardım onu. Artık kokumdan mı yoksa hiç dayanacak gücü kalmadığından mı bilinmez, hemen uyuyuverdi.

Arka odada yatak hazırladı kuzenim. Dikkatle koydum yatağa.

Kendi yatağında yatmayı reddettiğinden beri neredeyse hiç yanlız uyumadı küçüğüm. Bu durum çok zorladı beni. Üstüne gece sütünü kesmemesi dönem dönem zıvanadan çıkarmıştır beni.

Çok söylendim “artık kendi yatağında uyu, ne zaman kendi yatağında yatmak isteyeceksin, ben ne zaman deliksiz bir uyku uyuyabileceğim?”

O arka odada uyurken ben içeride rahat edemedim bir türlü. Kaç kez kontrole gittim kimbilir?

En son kontrol etmeye gittiğim sırada farkettim onun kokusuna aslında benim ihtiyacım olduğunu ve benim bu ihtiyacım yüzünden onu da kendime ne kadar bağımlı kıldığımı!

Ah be Sibel! Sen evladına ne yaptığının farkında mısın?!!!

Cuma, Mart 19

Sesli düşünüyorum...

O kadar iş varki bu aralar, neredeyse nefes alacak vakit bulamıyoruz. Çalışmayı severim ama bu kadarını değil. İş dediğin çokluktan kafa bulandırmamalı.

Eve pestil gibi gitmekten, işten çıkınca dünyaya boş gözlerle bakmaktan hoşlanmıyorum.

Yaptıkların sana enerji vermeli. eğer enerjinin tükendiğini hissediyorsan, ortada bir yanlışlık var demektir.

Eskiden bir işyerinin ömrü iki yıldır derdim. İlk yıl seni mutlu eder, sonraki 6 ay şikayetler başlar ve ikinci yılın ikinci yarısı artık işten çıkma çalışmaları başlar. Yaşım ilerledikçe bu süre 5 yıla çıktı... daha da ilerledikçe, “canım şimdi başka işyerinin havasına suyuna alışana kadar burada kalırım daha iyi” demeye başladım; “sigortamı bölmeye değmez, zaten ne kaldı şurda! Hem borçtu harçtı ödemelerdi... işten çıkarsam bir sürü şey aksar! Çıkacaksam bile yer ayarlamadan olmaz!”

Şimdilerde, aslında yaş ilerledikçe mutlu olmanın, huzurlu olmanın, yeni ve canlı bir enerjiyle çalışmanın daha önemli olduğunu düşünüyorum... bu en çok çocuğum için gerekli.

Eve stresli, sinirli, duygusuz, huzursuz, yorgun gittiğimde çocuğuma nasıl bir enerji bulaştırıyorum, düşünsenize...

Hem o sağlıklı bir birey olsun istiyorum, buna rağmen kendi sağlığım için herhangi bir düzeltme girişiminde bulunmuyorum...

Önce çarkın içine gömülmüşlük duygusundan arınmalıyım. Sonra ne yapabileceğimi daha doğrusu ne yapmak istediğimi bulmalıyım, sonra bir araştırma yapmalıyım, yapılabilirliği nedir, sonra da karar vermeliyim....

Bir çocuk olumsuzlukları dönüştürmeyi beceremeyen bir ebeveynle yaşarsa, ondan bir farkı kalmaz değil mi?

Ne demişler : “anasına bak, kızını al!”

Salı, Mart 16

istek

Rutine nasıl heyecan katmalı?

Yolunu bilsem bile nasıl yapılacağının,
vaktim olacak mı?

uffffff!

Yoruldum yine...

Cuma, Mart 5

Bir kadını öldürmek

Bölüm 2

Bir kadın tarafından doğurulmak zorunda mıydım?

Örneğin beni babam doğursaydı her şey farklı olabilirdi.

Eğer kadın olmasa bu dünya bizim için bir şey ifade eder miydi?

Para için, iktidar için, ahlak için savaşıp da ne yapacağız, kıçımıza mı sokacağız kazandıklarımızı?  Onları bir kadına sunamadıktan sonra ne anlamı kalır.

Sunamayanları gördük; ya delirdiler, ya önce filozof olup sonra delirdiler, ya da intihar ettiler.

Oysa kadın öyle mi?

Hayır! Çünkü o bu dünyanın malı. Dünya OYUNunun sahibi, sonsuzca sürebilmesinin garantisi.

Kadınla erkek arasındaki OYUN, acımasızca adaletsiz.

Çünkü bütün maçlar bizim için deplasmanda oynanıyor.

Dünya kadınların sahasıdır.

Ve bizi ne için doğuruyorlar sanıyorsunuz?

Doymaz iştahlarından. Gezegenin karnı doymuyor. Yolculuğa devam etmesi lazım. Nasıl olmuşsa olmuş kaynağından ayrı düşmüş bir kere. Onu biz erkekler besleyeceğiz!

Kanımızla, canımızla, terimizle, menimizle, saflığımızla sulayacağız toprağını. Yaşarken de akıtacağız içine, öldüğümüzde de yatacağız içine.

Böyle korkunç bir senaryoyu daha Hollywood bile bulamadı.

Eğer dünyayı seviyorsan, kadını da sev o zaman. Çünkü ikisi aynı şey.

Teslim ol ona, zevk al. Bunda yanlış bir şey yok.

Ama lütfen özgürlükten, büyük buluşlardan, büyük fikirlerden bahsedip de güldürme kadınları! Bari gülünç olma.

Kurtuluşu olmayan bir kapan varsa o da dünya illüzyonudur.

Asıl düzülen bizleriz çünkü.

Kadını sevmekle, ona sunaklar hazırlamakla ve onu dölleyerek, sonsuza kadar düzülüyoruz biz.

Amazon dönemi bitti diye içiniz ferahlamasın yani. Zaten öyle bişey hiç olmadı. Bu hikaye dünya oyununun ve onun tüm zamanlarının öyküsüdür.

Eğer dünyadaki tüm kadınları öldürsek, hatta hızımızı alamayıp tüm canlıların dişilerini öldürsek dahi değişen bişey olmaz. Çünkü dünyanın kendisi dişidir.

Kendi kapanına baş kaldıramazsın,  ancak mastürbasyon yaparsın.

Fakat aslında işler bundan çok daha karışık.


Diğer bölümler için tık tık

Salı, Mart 2

sorular


Miskinlik bulaşıcı mıdır?

Sen isteksizsen hayata karşı,
hayatta sana isteksizleşir mi?

hislerin beklemeye çekilmişse mola yerinde,
onlarla birlikte gelecek "heyecan"larda mola mı verir?

çoşku nerededir?
aranıpta bulunur mu?
yoksa beklenilen midir?

var olmak için mi yaşanır,
yaşamak için mi var olunur?

cevaplar için mi soru sorulur,
yoksa sorular için cevap mı bulunur?

bulduğun cevap mı seni tatmin eder,
yoksa seni tatmin edecek cevap mı bulunur?

ya hiç biriyse?

ne yapılır?


Cuma, Şubat 26

İyi hafta sonları


Sonsuz bir karanligin içinden dogdum.
Isigi gördüm, korktum.
Agladim.

Zamanla isikta yasamayi ögrendim.
Karanligi gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanliga ugurladim sevdiklerimi.
Agladim.

Yasamayi ögrendim.
Dogumun, hayatin bitmeye basladigi an oldugunu;
aradaki bölümün, ölümden çalinan zamanlar oldugunu ögrendim.

Zamani ögrendim.
Yaristim onunla...
Zamanla yarisilmayacagini,
zamanla barisilacagini, zamanla ögrendim...

Insani ögrendim.
Sonra insanlarin içinde iyiler ve kötüler oldugunu...
Sonra da her insanin içinde
iyilik ve kötülük bulundugunu ögrendim.

Sevmeyi ögrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalici oldugunu,
sevginin güvenin saglam zemini üzerine kuruldugunu ögrendim.

Insan tenini ögrendim.
Sonra tenin altnda bir ruh bulundugunu. ..
Sonra da ruhun aslinda tenin üstünde oldugunu ögrendim.

Evreni ögrendim.
Sonra evreni aydinlatmanin yollarini ögrendim.
Sonunda evreni aydinlatabilmek için
önce çevreni aydinlatabilmek gerektigin ögrendim.

Ekmegi ögrendim.
Sonra baris için ekmegin bolca üretilmesi gerektigini.
Sonra da ekmegi hakça ülesmenin,
bolca üretmek kadar önemli oldugunu ögrendim.
Okumayi ögrendim.
Kendime yaziyi ögrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazi, kendimi ögretti bana...
  
Gitmeyi ögrendim.
Sonra dayanamayip dönmeyi...
Daha da sonra kendime ragmen gitmeyi...

Dünyaya tek basina meydan okumayi ögrendim genç yasta...
Sonra kalabaliklarla birlikte yürümek gerektigi fikrine vardim.
Sonra da asil yürüyüsün kalabaliklara karsi olmasi gerektigine aydim.

Düsünmeyi ögrendim.
Sonra kaliplar içinde düsünmeyi ögrendim.
Sonra saglikli düsünmenin kaliplari yikarak düsünmek oldugunu ögrendim.

Namusun önemini ögrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk oldugunu;
gerçek namusun, günah elinin altindayken,
günaha el sürmemek oldugunu ögrendim.

Gerçegi ögrendim bir gün...
Ve gerçegin aci oldugunu...
Sonra dozunda acinin, yemege oldugu kadar
hayata da lezzet kattigini ögrendim.

Her canlinin ölümü tadacagini
ama sadece bazilarinin hayati tadacagini ögrendim.

Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim.
Olur ya ...
Kalp durur ...
Akıl unutur ...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ...


MEVLANA

Perşembe, Şubat 18

Kendini önemseyen

Çevrendeki herkes senin aynan!


Karşındaki insan olumsuz biriyse eğer,
bu kişinin seni yansıttığını kabul etmek çok zor.

Nasıl olabilir ki, nasıl bana benzeyebilir?
Ya da
Benim ona benzemem mümkün değil!!!

Aslında bunlar ne kadarda kendini önemseyen sözler...

Farkında mısın?

Salı, Şubat 9

sorumluluk dediğin

kırgınım...

yaşadıklarımın benim sorumluluğumda olduğunu
kabul edemeyecek kadar...

yorgunum...

birinin "bırak ben hallederim" demesini
isteyecek kadar...

Pazartesi, Şubat 8

Kibir



İki kat kibir, iki kat çabuk yenilgi demektir!

StarWars III

Perşembe, Şubat 4

olmayan


“Olmadık” hayaller peşinde koştum...
Hepsi uçtu gitti.
Bakakaldım arkalarından.

Boynum bükük...
Kalbim kırık...

Ama anladım artık...
Aslında hayaller değil “Olmadık” olan...
BENİM
Benim onlara yüklediklerim...

Şimdi...

Yeni hayaller inşa ediyorum.

İnançlı...
Kuvvetli...
Sevgiyle yoğrulmuş...

Çarşamba, Şubat 3

işte geldim, buradayım...


Duyguları ifade etmek her zaman kolay olmuyor.
Hele ki benim gibi konuşarak ifade konusunda kendinizi sorunlu bulan bir insan için.

Hayat olumlu bakmak içindir...

Becerebiliyorsan eğer...

Ne kadar bunu bilsede insan, her zaman uygulayamıyor işte...

Gülse bile yüzün, dışarıya gösterdiğin maske olmaktan öteye geçemiyor...

Aynada kendine bakıp, ne kadar istesende “seni seviyorum” demeyi, dökülmüyor kelimeler, çıkmak istemiyor...

Bazen öyle bir zaman geliyor ki, aslında ortada söylenecek bir olumsuzluk olmamasına rağmen, ruhun soğuk oluyor. Bir türlü ısınamıyorsun...

Evet, evet duydum... Haklısın...

Ruh soğumaz hiç bir zaman... ama... içimdeki anlatamam başka türlü...

Demem o ki...

Bana ifade etmeye bir yer lazımdı... kendimi anlamaya... anlatmaya...

Buradayım işte...