Ama işin tuhafı, bir yanım hem yazmak ister hem de konuşmak!
Beni anladığını bildiklerime anlatırım kendimi de, iş yazmaya geldimi, yazar yazar silerim...
Yine öyle bir dönemdeyim işte... Son günlerde yaşananları yazmak, düşüncelerimi dile getirmek istiyorum ama ... beceremiyorum ...
Tek düzgünce söyleyebildiğim bu milletten adam olmaz diye düşünüp, oğlumun geleceğinden endişe ederken, yaşananların içimde yeşerttiği ümit! Umuyorum ki sonuç hepimiz için hayırlı olur.
Böyle zamanlarda tutunacak bir dal ararım çoğunlukla. Beni o sıkıntıdan uzaklaştıracak bir şey. Her gün, her gece yüreğim ağzımda haber izlemekten kendimi alamıyor olsam da... Gönlüm, kalbim parktayken... izledikçe okudukça yüreğim sıkışırken...
Bu sefer gözüm bir kitaba ilişti... "Her Kalp Kendi Şarkısını Söyler"
İsmi yeter dedim başladım kitabı okumaya. Daha ilk bölümünde şu paragrafla karşılaşmış olmam, benim için "tesadüf diye bir şey yok!" düşüncesinin ispatı gibi:
"Sevgiye inanır mısın?
Benim bahsettiğim sevgi; kör gözleri açan, korkuya bile karşı çıkan, hayata mana katan, doğanın yıkım kanunlarına kafa tutan, serpilmemizi sağlayan, sınır tanımayan sevgi. İnsan ruhunun bencilliğe ve ölüme üstün gelmesinden bahsediyorum."
Kitap ne anlatıyor derseniz kısaca iki kişi arasındaki "koşulsuz sevgi"den bahsediyor, aşk'la sevmekten...
Bunun ülkemizde yaşananlarla ne alakası var derseniz; "Bir gün koşulsuzca sevebilirsek, aşkla bakabilirsek dünyaya... her şey zaten olması gerektiği gibi olacak!" diye cevap veririm...
Kitaptan alıntıların, yaşadıklarımıza ne kadar kolay uyumlayabildiğimizi göreceksiniz der, noktamı da koyarım :)
"Nitekim, hayatta felaketlerle gelen bir dönüm noktası; bildiğimiz dünyanın yok olduğu bir an olmalıdır. İki kalp atışı arasında bizi farklı birine dönüştüren bir an. Sevgilinin başka birinden boşandığını itiraf edip, ayrılmak istediği an. Ya da annemizi, babamızı, en yakın dostumuzu toprağa verdiğimiz an. Veya doktorun, kötü huylu beyin tümörümüz olduğunu söylediği an...
...Bu dönüm noktaları gerçekse, gerçekleştikleri anda farkına varır mıyız, yoksa sıçramayı çok sonradan, olayları yeniden hatırlarken mi farkederiz?...
...İnsan biriyle geçmişi dahil her şeyi paylaşmayı göze almadan, onu gerçekten sevdiğini nasıl iddia edebilir ki?...
...İtiraf, ifşaat, yanlış anda yapıldığı zaman hiçbir değeri kalmıyor. Çok erkense kaldıramıyoruz, hazır olmadığımız için değerini anlayamıyoruz. Çok geç gelirse, o fırsat kaçmış oluyor. Güvensizlik ve hayal kırıklığı çoktan büyümüş, kapı çoktan kapanmış oluyor. İki durumda da, samimiyeti artırması gereken şey sadece aradaki mesafeyi artırıyor...
...Kendisi de hayatta o kadar çok üzülmüş, o kadar çok şey görüp geçirmişti ki, sığındığı yerlere girmek için ısrar etmeye çalışmaması gerektiğini çok iyi öğrenmişti. İnsanların bu kalelerde yalnızlıklarına nasıl esir olduğunu, ölene kadar tek başlarına hapis kaldıklarını bizzat görmüştü. Zamanın tüm yaraları iyileştirmese de katlanılabilecek kadar küçülttüğünü, yıllar içinde kendisi gibi Tin Win'in de öğreneceğini umuyordu...
...hayatın kimsenin dudak bükemeyeceği bir armağan olduğunu tekrar tekrar söylemişti. Hayat, demişti U May ona, mutlulukla üzüntünün birbirine ayrılmaz bir şekilde geçmiş olduğu, bilmecelerle dolu bir hediyedir. Biri olmadan ötekini yaşamaya çalışan başarısız olmaya mahkumdur...
...Sorun gözlerde kulaklarda değil. Bizi kör sağır eden hiddettir ya da korku. Kıskançlıktır. Güvensizliktir. Korktuğunda, öfkelendiğinde dünya kasılır, şirazesinden çıkar. Hem bizim için, hem de gözleriyle görenler için. Ancak onlar bunu farketmezler. Sabırlı ol!...
...Hırsla korkunun ortak bir noktası vardır: İkisi de sınır tanımaz!...
...Bir halkın ruhu, bir gecede değişmez!...
...Müzik, bir tanrının ya da semavi bir gücün varlığına inanabilmemin tek nedenidir... Yoksa gece ruhum nasıl dinlenir?...
...Sevgi öyle farklı yüzlerle ortaya çıkar ki; hayal gücümüz bile hepsini görmeye hazırlıklı değildir...
...Kendi sevdiğimiz gibi sevilmek isteriz. Başka türlüsü bizi rahatsız eder...
...Korku körleştirir, sağırlaştırır. Öfke körleştirir, sağırlaştırır. Kıskançlık ve şüphe de öyle. Korkudan güçlü tek bir şey vardır...
...Hir bir şeyin asıl özünü gözlerle göremezsin...
...İnsanı güzel ya da çirkin yapan burnunun büyüklüğü, teninin rengi, dudaklarının ya da gözlerinin şekli değildir. Bizi sevgi güzelleştirir...
... Ölüm hayatın sonu değil, bir aşamasıdır..."
...Bir şeyi aştığımız zaman hayatımıza devam eder, o şeyi geride bırakırız...
...Her gerçek açıklanamaz. Açıklanabilen her şey de doğru değildir...
Hangimiz ifade edebiliyoruz ki şu son dönem yaşadıklarımızı?
YanıtlaSilHissettiklerimiz de aynı Sibelcim...
Alıntıların her bir ayrı güzel. Ellerine sağlık..
Ve dediğin gibi bunları yaşama uyumlamak bu kadar mı zor! Nedir bu kadar paylaşılamayan!
Toplum olarak, yaşadıklarımızın acısını çıkarma huyumuz var. Empati kurmaktan yoksun büyük çoğunluğumuz. Vakti zamanında kendi yaşadıklarından pay biçip, hak vermeleri, destek vermeleri gerekirken, oh olsun demeyi tercih etmekle alakalı tüm bu yaşananlar. Üstelik ne yazık ki; özgürlüğü sadece giyim kuşamla sınırlayanlar var ülkemizde. çok üzücü, çok...
SilHepimizin içine umut serpen bu direnişi sen de farklı bir dille ve okuduğun kitapla ne de güzel dile getirmişsin canım :)
YanıtlaSilAynı tutukluğu ben de yaşıyorum, bloğu canlı tutmak için de eski yazılarımı güncelliyorum. İçim çok dolu ama dışarı çıkamıyor..
İyi ki varsın, insan kendi gibi hisseden insanların varlığını bildikçe daha da güçlü hissediyor..
:)
Canım pe hitom. sen de iyi ki varsın... birilerinin seni anlıyor olması gerçekten iyi geliyor :)
SilHem de nasıl :)
SilBen de uzun bir süre yazamadım...anıları yazmak oğlumla hayatımı yazmak ihanet gibi geldi bana...ne güzel anlatmışsın...keşke herkes anlayabilse tek yürek olunsa
YanıtlaSilSevgiler canım
Keşke Mügecim keşke... sevgiler...
Sily649t1bbhcw100 horse dildo,sex chair,love dolls,love dolls,realistic vibrators,Butterfly Vibrator,cheap sex toys,dildo,male sexy toys k917m8yynjz931
YanıtlaSil