Bugüne kadar pek çok kitap okudum.
Okuyupta sevdiğim her kitapta ya kahramanının yerine koymuşumdur kendimi ya da heyecanını paylaşmışımdır bir şekilde....
Kendimi bulduklarım, ben de olsam böyle yapardım dediklerim ya da tam tersi düşündüklerim, bazen hiç yorumsuz, en fazla bir dış sesinki kadar heyecanla okuduğum kitaplar olmuştur... “3 günde bitmeyen kitap, beni sarmamıştır, okumaya değmez!” yasam sayesinde bir köşeye koyduklarımda oldu tabii...
Neredeyse Tibet’e hamile kaldığımdan bu yana, kitap sevdam ciddi bir sekteye uğradı. Hem çalışıp, hem annelik yapıp, hem kendine zaman ayırıp, üstüne kitapta okuyanları uzaktan kıskandım ne yalan söyleyeyim. Bu süre zarfında araya sıkıştırdığım kitaplar oldu tabi ama sanırım Tibet’in yaşıyla sınırlıdır.
Bu ayın başında kutlu 40 yaşıma girdim.
Benim için önemli bir yaş. “Neden?” diye sormayın, inanın bilmiyorum. Tek bildiğim onu hevesle beklediğim. Allah’tan bu yaşımda bir mucize bekliyorum belki de, kimbilir? Göreceğim elbet herneyse beklediğim.
En yakın arkadaşım, benim bu çoşkumu bildiği için aldığı hediyenin yanına bir de kitap sıkıştırmış: “Bayılmışım... kendime geldiğimde 40 yaşındaydım.”
Nasıl becerdiysem Cumartesi günü okumaya başladım. Tibet’le küçük bir anlaşma yapmam gerekti kitabı okuyabilmem için. İtiraf etmeliyim ki bücür anlaşmaya elinden geldiğince uymaya çalıştı ama günün yarısını onu gezdirmekle geçirdiğimi düşünürsek, nasıl bir açlıkla, nasıl bir hevesle, nasıl bir keyifle okuduysam gece 00.30’da bitirdim kitabı.
Kitabın kahramanı Şehnaz ve benim hayatımız hiçte aynı değil ama hayatımda ilk defa
“kendimi” okudum ben bu kitapta. Yaşayışlarımız, yaşadıklarımız farklı ama duygularımız bire bir aynı... Kitap okudukça bana ayna tuttu sanki...
Bir çok kitabı okurken veya bitirdikten sonra ağlamışlığım vardır ama ilk defa bu kitapla
“kendim için” ağladım...
Sessizce ama dolu dolu...
Bu kadar sessizlikle yastığı bu kadar ıslattığım olmamıştı hiç...
Ağladım uzunca bir süre...
Pişman olduklarıma.
Yapmak isteyip, yapamadıklarıma.
Cesaretsizliğime.
Korkaklığıma.
Beceremediklerime.
Güçsüzlüğüme...
Ama en çok da
“farkında olduğum halde, değiştiremeyeceklerime”...
Ağladım...
dolu dolu ama sessizce...
Bu kitap bana daha çok şey yazdıracak görünüşe göre...
Yıllar önca TV'de bir proram vardı. Adam cerrah ve 93 yaşında. Hâlâ ameliyatlara girebiliyor, elleri titremeden hem de. Evinde keyif sürüyor, ama evine taksi gönderip aldırdıklarında hastaneye de gidiyor bazen.
YanıtlaSilO kadar şen şakrak ve hayat dolu ki halen.
Spiker bunun bir sırrı olup olmadığını soruyor. Verdiği yanıtı hayatım boyunca unutmadım, unutmayacağım:
''Hiçbir şeyi kafama takmam. Sayfayı anında çevirir, bembeyaz bir sayfa açar ve bir daha da geriye dönmem.''
Kitabı o kadar merak ettim ki en kısa zamanda alıp okuyacağım...
Zeugmam, keşke yapabilsek ama o bunu belli ki eskilerde başarmış. bizim için bu saatten sonra olmaz değil ama zor gibi bence... tabi ki bunu denemek lazım.
YanıtlaSilkitabı beğenir misin bilmiyorum, başka biri mesela kötü değil ama okunabilir yazmış... beğeni kişiye göre, yaşananlara göre değişiyor herşeyde olduğu gibi kitapta da... umarım sen de beğenirsin benim gibi :)
öyle merak uyandırdı ki kitap şimdi...
YanıtlaSilbu arada ben doğumgününü atladım... facebook hesabımı kapattığımdan bu yana zaten çok kişiyi kutlayamadım, maalesef :(
yeni yaşın en mutlu güzellikleri getirsin, "iyiki"lerle dolu bir yaş olsun.
"keşke" hayatından çıksın.
ve hep gül...
Teşekkür ederim Duygu. Facebookta değilsin ama kalbimdesin ;) ayrıca twitterda bulurum seni :)))
SilOlurda okursan, umarım benim kadar beğenirsin sen de :)
sanırım okumalıyım :) dimi.
YanıtlaSilbilmem ki... bence okunası bir kitap ama sence de aynısı olur mu bilemiyorum :)
Sil